Açlık – Knut Hamsun

Bazı kitaplar okunmak içindir. Alırsınız elinize, okursunuz, belki altını çizersiniz, not alırsınız, belki canınızı sıkar bir köşeye atarsınız. Bazıları çerezdir. Alırsınız, okursunuz, bir daha okumamak üzere kitaplığınıza koyarsınız. Bazıları çok can sıkar, okunma güçlüğü olarak değil, içerik olarak. Bazıları suratınıza tokat gibi çarpar yapraklarını. Her kitap kutsal bir varlık değilken, çöp de değildir. Velhasıl, zeminde çöp de bulunur, taş da, derine inerseniz altın da. İşte, yıllardır okumakta geç kaldığım, belki de bu yaşımda ve bu zamanımda okumam için kaderin ağlarını ördüğü bir kitabı sizlere elimden geldiğince anlatmak istiyorum. Knut Hamsun‘dan Açlık (Sult orijinal ismi ile). Yazarına Nobel Ödülü kazandıran kısa ama ağır bir kitap. Okuyanın zihin ağırlığına, doluluğuna göre binlerce anlam ifade eden ağır bir eser. Saygıyla eğilmelik.

Kitap Analizi

Kaybedecek Neyimiz Var, Aklımızdan Başka!

Genç bir yazar. Sokaklar, izbe odalar, parklar onun evi olmuş. Parasızlık ve gururun bir araya gelmesinin sembolü olmuş adeta. Günlerdir kirasını ödeyemediği odasında zor bela bir şeyler yazarak gazeteye teslim edip para kazanmaya çalışan Andreas Tangen. Aklı zehir gibi ama yazar tıkanması yaşaması onu zor durumda bırakıyor. Parasızlıktan ne yapacağını bilemiyor. İş arıyor, bulamıyor. Gittiği kapılardan kovuluyor. Gazeteye öyle veya böyle kabul ettirdiği yazıları bazen beş, bazen on kron ediyor ve bir müddet daha geçinmesini sağlıyor. Ama bir şey var ki onu her şeyden düşürüyor: Açlık. Para bulamadığı zaman aç kalıyor haliyle. Günlerce aç kaldığı oluyor Tangen’in. Birkaç öre eline geçsin de bir iki günü atlatsın diye kış gelirken yeleğini satıyor, gözlüğünü satmaya çalışıyor, düğmelerini bile elden çıkarmaya çalışıyor. Tangen tam bir tükenmişlik içerisinde yaşıyor. Ama yine de ara ara ilham gelmiyor değil. Yazıyor, yine bir iki hafta belki bir iki gününü geçirebiliyor. Hayat şartları onu zorladıkça, o aç kaldıkça, kış geldikçe daha da çekilmez oluyor dünya. Tangen, yaşadıklarını bir tek bize anlatıyor. Bir de adını Ylajali koyduğu hayali sevgilisinin yerine yerleştirdiği, gönlünü de bırakıp gittiği o kadına.

Açlık, Knut Hamsun’un hayatından izler taşıyan bir eser. Kitap, az önce de bahsettiğim gibi, okuyanın zihin olgunluğuna göre kişiye bir şeyler anlatan nadide bir parça. Nereden baktığınıza göre değişen bir resim adeta. Lise yıllarında, edebiyat öğretmenimin tavsiyeleri ile aklımda yer etmişti. O zaman da düzenli okurdum fakat sürekli ertelemiştim Açlık’ı. Nedenini bilmiyorum ama o zamanki aklımla okumuş olsaydım bugün bende bıraktığı izleri asla yakayalamazdım. Beyingücü ile iş yapan, üreten insanların, midesinin değil de aklının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor Açlık. Tangen, her şeyini kaybediyor, sokakta kalıyor, sefalet içinde yaşıyor ama hem umudunu hem de gururunu kaybetmemeye çalışıyor. Bir de aklını. Aklı onun her şeyi çünkü “ekmeğini” onunla kazanıyor. Aklının gitmeye başlaması en büyük korkusu oluyor. Zihin açlığından korkuyor aslında. Bazen duruşundan taviz verdiği oluyor ama vazgeçmiyor. Ta ki her şey bir deniz kıyısında bitene kadar.

Hamsun, dünyada neyin para etmediğini, gururun ve ağırbaşlılığın, özellikle zihin gerektiren işlerde ne denli “boş” şeyler olduğunu çok güzel özetlemiş aslında. Bugün de öyle değil midir? Bir sanatçının değeri neden dünyayı terk ettiğinde anlaşılır? Neden Tolstoy’un, Dostoyevski’nin eserleri ölümlerinden sonra reşat altını haline gelir? Birçok ressam beş parasız ölmüşken neden eserleri bugün milyonlarca dolara satılır? Çünkü sanatçı, zihin emekçisi, ruhu olgun insandır ve bu kişiler arsızlığı, yüzsüzlüğü, agresif şekilde insanlara dokunmayı sevmezler. Mevlana’nın dediği gibi, içi boş başakların başı dik olur, dolu başaklar yerlere kadar iner diye… İşte Hamsun, fikrin, düşüncenin, sanatın, yazının, toplumun ekseriyesinde karşılık bulmadığını, fikir üreten akılların değerinin bilinmediğini ve bu ruhların başına gelebilecek en büyük meselenin pes etmek, aklını kullanma melekesini kaybetmek olduğunu anlatmıştır. Açlık, bir ağıttır aslında.

Beş Para Etmez Dünya!

Kol gücünün, zihin gücünden daha fazla para ettiği yıllarda eserini kaleme alan Hamsun, Açlık ile anlatmak istediklerini bugün anlatsa yine aynı şeyleri yazardı muhakkak. Bugün, zihin eserleri para ediyorlar ama bunlar arasında da bir kast sistemi oluşmaya başladı. Youtube’da video çekip yayınlamak bugün bir çuval para kazandırıyor ama en çok parayı bir gram şeker vermeyen keçiboynuzu içerikleri alıyor. Kalite bugün popüler olmadığı müddetçe değer görmeyen bir olgu. Pazarlamacılar bile kaliteyi, insanlar edinirken arşa çıkararak değerini elde ettirmeye çalışıyor. Hamsun, Wattpad’de para basan çöp torbalarını görse ağlardı belki de. Açlık’ını yazarken anlattığı kişiyi, belki kendisini, kılı kırk yaran kişi olarak resmetmişken bugün basit birkaç imla kuralını bile kullanamayan yığınların nasıl para bastıklarını görse kahrolurdu sanırım. Ve, her şeyin sonunda, kendisi yine pes ederdi belki de.

Açlık, bir pes ediş romanıdır. Basit bir “ben yoruldum hayat” hikayesi değil, “ben öldüm hayat” hikayesidir. Ve az önce de dediğim gibi, Açlık hangi noktadan bakarsanız size ona göre bir anlam veren harika bir eserdir.

Okumak erdemdir. Ve bence Açlık’ı okumak da bunun zirve noktalarındandır. Okumamış olanlar mutlaka okumalı, okuyanlar farklı bakış açıları ve ruh halleriyle tekrar okumalıdır.

Kitap Tecrübem

Okumuş olduğum kitap, Varlık Yayınları tarafından baskısı yapılan ve çevirisi Behçet Necatigil tarafından gerçekleştirilen inci gibi bir eser. Hem yazarı hem çevirmeni ile altın gibi parlayan bu kitap toplam 158 sayfadan oluşuyor. Nisan 2017 tarihli 40. baskısından okuduğum eserde bir iki yerde dizgi hatası hariç bir hata ile karşılaşmadım. Okunurluğu yüksek bir eser ve özellikle Varlık Yayınları versiyonlarının edinilmesinde büyük fayda var.

Kitabı Varlık Yayınları’nın web sitesinden satın alabilirsiniz.

YOUR COMMENT