Yemişim sistemini deyip dağlara, bayırlara, ovalara yerleşmek zaman zaman aklımızdan geçen bir şeydir. Hayatın gerçeklerinden kaçıp kendine sığınmak ister insan. Sosyalleşme ile ayakta durabilen bir varlıkken her zaman yanlız kalmayı talep eder. Diğer insanların yardımları ve profesyonelliklerine muhtaçken onlardan olabildiğince uzağa kaçmaya kalkışır. Sistemin köleleştirme politikası da üzerine tuz biber oldu mu dükkanı bırakıp gitmek ister insanın canı. Ama öyle olmaz. Her şeyini geride bırakıp yepyeni bir hayata atılmaya kimsenin gücü yetmez. Belki de konfor alanı insanı bu kararından vazgeçirir. Ama bunu denemiş, başarılı olmuş kişiler de vardır. Manisa Tarzanı gibi. Ama konumuz bu değil. Geçen gün seyrettiğim bir film, modern hayatın getirdiği her şeyi terk edip insanlardan uzakta ailesi ile yaşamaya karar veren bir adamın hikayesini anlatıyordu. Captain Fantastic filmin adı. Karısı ile beraber aldığı karar neticesinde modern dünyadaki belki de her şeylerini terk edip dağda ufak bir kulübede yaşamaya başlayan bir adam. Hayat gerçekten bu kadar basit mi?
Ailem ve Ben
Captain Fantastic, anarşist, belki komünist bir çiftin hikayesini almış merkeze. Tüm hayatın illüzyonunu geride bırakıp dağda ufak bir kulübede yaşayan Ben, çocuklarına her gün gerçek hayata nazire yaparcasına bir şeyler öğretmekte ve onları “modern dünya düşmanı” gerçek birer düşünür ve hayatta kalmak için etrafına zarar vermeyen bireyler olarak yetiştirmektedir. Altı çocuğu ile beraber her gün yiyecek için ava çıkmakta, spor yapmakta, kitap okuma ve şarkı söyleme fasılları düzenlemektedir. Çocuklar birer düşünür ve bilgiye aç bir birey olarak yetişmektedirler. Fakat, bir çeşit ruhsal hastalığı olan anneleri uzun zamandır yanlarında değildir ve bir gün annelerinin ölüm haberini alırlar ve hem kendilerinde hem de gerçek dünyada bir yolculuğa çıkarlar.
Filmin tüm konusu bu aslında. Ama derinlerde çok gizli mesajlar ve anlamlar içermektedir.
Orta Yol Yok mu?
İnsan sosyal bir varlıktır. Birlikte yaşamak, konuşmak, akıl danışmak ister. Bu, doğamızda bulunan bir gerçektir. Modern zamanların insanları toplum olarak yaşadıkları halde birbirlerine oldukça uzaktalar. Tüketim toplumu olmamız bunun en büyük sebebi tabii ki. Captain Fantastic, hem tüketim toplumuna ince veya kalın “çakış”lar yapıyor. Çocukların tamamının fit olmaları, sağlıklı besinler tüketmeleri bunun bir örneği. Hatta bir sahnede şişman insanları görünce “bunlar hasta mı” demeleri ve hayatlarında ilk defa bu tip insanlar görmelerinden dolayı şaşkınlığa düşmeleri bunun bir göstergesi. Fakat, gerçekten “ego”ya yüklenip kendini tüm toplumun üstünde görmek, “ben onlardan değilim” demek de ne kadar doğru. Film aslında modern zamanları eleştirirken olaya tek bir pencereden bakmıyor. Hem nalına hem de mıhına çakıyor. En büyük edebiyatçıları okuyup en derin bilimsel konular hakkında bilgi sahibi olan çocukların çok basit birkaç insani ilişkide tabiri caizse “varoş” davranmalarını da buna bir gösterge aslında. Ailenin en büyük erkek çocuğunun, kendisine yanaşan ilk kıza ilanı aşk edip evlenme teklif etmesi ayrıntısına bu gözle bakabiliriz. Evet, sosyal varlığız, başka insanların profesyonelliklerine muhtacız. Hepimiz tarım yapamayız, avlanamayız, hayvancılık yapamayız, hammaddeyi işleyemeyiz, terzi olamayız, ayakkabı dikemeyiz. Her şeyde ustalaşmış birileri vardır ve biz bunların ustalıklarının sonuçlarını satın alırız. Fakat filmdeki “ütopik” yaşamda bu maalesef böyle olmuyor. Her şeyi kendisi yapmak zorunda kalan aile bireyleri “tek tip” yetiştirilme “ütopya”sının belki de ileride bir distopyaya dönüşeceğinin de sinyallerini veriyor.
Orta yol yok mu? Yani hem farklı şekilde yetişip, toplumun tüm kesiminden farklı bir yaşam benimsemek hem de toplumla bir arada olmak çok mu zor? Film aslında bu soruyu sormamızı istiyor ve sorabilenlere de güzel cevaplar veriyor.
Ebeveynlik Nedir?
Aile olmak, yetişkin iki bireyin ortak karar alması ve bu ortak kararı hür irade ile alması güzel bir şey. Fakat, kendi hür iradeleri bulunmayan çocukların ailelerinin “kendince” doğrularına göre yaşamaları ne kadar doğru? Kabul etmeliyim ki insanoğlunu kendi başına bırakmak, hele ki karakterinin olgunlaştığı zamanlarda bunu gerçekleştirmek doğru bir şey değildir. Sonuçta bir bilgisayarın sabit diski değildir insan, düşünür, karar alır veya başkaları ile etkileşime geçer. Ve tabiat boşluk kabul etmez. Peki ebeveynler çocuklarının doğrularını etkilemekte ne kadar haklılar? Yönlendirdikleri alanlar ne kadar doğru? Yöntemleri uygun mu? Bunların da teker teker düşünülmesi gerekiyor. Captain Fantastic filminde, aslında alt metinlerden birisi de buydu. Anne baba olmak, çocukları yetiştirmek, ne kadar kolay, yöntemler ne kadar doğru, kendince doğrular ne kadar doğru? Hür iradeli bir çocuk yetiştiren, düşünen, düşündüren bir babanın, kendi isteği dışında bir karar alıp onu uygulamak isteyen çocuğuna sert tavır takınması filmde bizi bunu anlatıyor aslında. Kendi kurduğu ütopyanın aslında egonun bir distopyası olduğunu göstermek istemişler. İyi de yapmışlar.
Sadece bununla da kalmıyor ebeveynliğe dokundurmalar. Misafirliğe gidilen evde çocukların “çığrından çıkmış” durumlarına da bakarak “aşırı serbest aile”ye dokundurdukları gibi “koruyucu ve sınır koyucu” aile yapısına da dokundurulmuş. Çocukların yanında küfür ettirmeyen anne babalar, odalarına gidince şiddet içerikli oyun oynayan çocuklarına laf geçiremiyorlar. Hatta ahlaklı yetiştiğini zannettikleri çocukları onların arkasından el hareketi bile yapabiliyor. Bu gibi birçok ince nokta ile, modern zamanların birçok “sorun”una dokundurma yapmışlar.
Ne İçindeyim Zamanın Ne De Büsbütün Dışında
Yerleşik hayata geçip şehirleri kurduğumuz günden beri beraberce yaşıyor ve hayatı beraberce sürdürüyoruz. Kaçış ne kadar kolay gözükse de aslında bir o kadar zor. Hatta sorunlu sonuçlara gebe bir süreç. Film, kısaca modern zamanlarla olmuyor ama onsun da olmuyor. Tipik bir orta yolcu olmak gerekiyor demek istemiş olabilir. Anarşist ruhlu insanlar düzeni her ne kadar kabul etmeseler de insan düzensizliği de düzen haline getirebilen bir varlık olmasından dolayı düzen dışında asla kalamıyorsun. Ve maalesef, izole bir hayat sürerek “ideal” çocuklar da yetiştiremiyorsun.
Captain Fantastic, klişe olmayan güzel bir hikaye üzerine kurulmuş. Birçok sahnede tahmin ettiğimiz “klişe”ler gerçekleşmediği için o kadar memnun oldum ki ne söylesem karşılamaz. Çünkü, vakit ayırıp film izliyorsak herkesin anlatıp durduğu ve işlediği şeyleri görmek bir bakıma kısıtlı ömrümüzü heba etmek gibi oluyor. Bu bakımdan, filmdeki bir sahnede olduğu gibi, bize aktarılmış kalıplara bağlı kalmadan, modern zaman eleştirisini eleştirel bir gözle izleyebilir ve klişesiz temiz bir hikaye ile farklı fikirler elde edebilirsiniz. Zaten sanatın da amacı bu değil midir?
Filmle ilgili son olarak bir şey eklemek ihtiyacı hissettim. Bu filme salt “kapitalizm” eleştirisi olarak bakıp bu minvalde izleyenler anlatmak istediği şeyi anlamamış olurlar. Mesajlara odaklanın, çok şey kazanacaksınız.
Filme IMDB’de 10 üzerinden 8 verdim. Bunda harika doğa manzarası, harika müzikler (özellikle de Scotland the Brave), temiz oyunculuklar ve hissettirdiklerinin payı çok büyük. Kısaca, filmi hazır fikir sunan bir öbek olarak görmeyip eleştirel gözle izleyenler için film harika fikir kıvılcımları vaad ediyor. Mutlaka izleyin diyorum.
YOUR COMMENT