Esir Şehrin İnsanları

Milli Mücadele dönemi, Türkiye’nin kurulma zamanlarının ve Osmanlı’nın yıkılış döneminin en acı zamanlarıdır. Acıdır, bir devletin “elit” kesiminin nasıl stockholm sendromu yaşadığının bir örneğidir. Türk milleti olarak tarihte birçok acıyı yaşamış, birçok sevinci tatmış bir milletiz fakat Milli Mücadele dönemindeki gibi bir acı ve sonunda gelen sevinç gibisi yaşanmamıştır muhakkak. Osmanlı’nın, Çanakkale’deki büyük zaferine rağmen, Çanakkale’nin geçilmemiş olmasına rağmen başkentinin muzaffer devlet(ler) tarafından işgali, elit tabakanın psikolojik çöküşü, esareti kabul edişi, Anadolu’da başlayan mücadeleye ayrılıkçı gözüyle bakması, işgal altındaki milletin zavallı halleri… İşte bunu anlatan önemli bir eser: Esir Şehrin İnsanları.

Kitap Tahlili

Kemal Tahir‘in Esir Şehrin İnsanları‘nı çok zamandır alma niyetim vardı. En son bir fuarda Devlet Ana ile beraber alma şansına eriştim. İlk defa bir Kemal Tahir romanı okuyacak olmanın “tereddüdü” ile iki kitapla yetindim. Benim de böyle bir huyum var 🙂 Aynısını Albert Camus için de yaptım mesela. Tamamen kimya uyumu mevzusu yani 😉 Neyse efendim, kitabı aldıktan uzun bir süre sonra okuma imkanım oldu. Açıkcası, kalınlığı ile gözümü korkutuyordu lakin su gibi akıp gitti diyebilirim. Kemal Tahir dili ustaca kullanarak, kurgusu şahane, sizi alıp götüren bir roman ortaya koymuş. Kitaptaki karakterlerle empati kuruyorsunuz ve o devri iliklerinize kadar yaşıyorsunuz. İhaneti, vatan sevgisini, duygusuzluğu, vurdumduymazlığı, kahramanlığı ve birçok duyguyu hissediyorsunuz. Tahmin edemediğiniz hareketler, olmasını istediğiniz şeylerin tam tersinin gerçekleşmesi, çaresizlik, ümitsizlik gibi birçok hissi kitap size veriyor.

Kitap, İstanbul’un işgali dönemini anlatıyor. Seçkinlerin teslim olmasını, esir başkentin düşman ağlarında çırpınmasını, ölü balık gibi yatan kuvvetleri, beş kuruş için ihanet edenleri, kısacası dün de bugün de aynı olan bir milleti tanıyorsunuz. “Adam”ların pes ettiği yerde kadınların nasıl da kahraman olduklarını görüyor ve bu vatanın neden Anadolu topraklarına kurulduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

Kahramanımız Kamil bey, dünya savaşı sırasında Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde bulunmuş ve etliye sütlüye karışmamış, babasından kalma ünü ve kendisinin edindiği ünvanı ve becerileri vurdumduymazlıkla kullanmış ve savaş bitince ülkesine dönmek zorunda kalmış bir Osmanlı asilzadesi. Bir yük gemisinde tayfayla beraber Esir Şehre geliyorlar ve her şeye sıfırdan başlıyorlar. Miras olarak kalan tüm mülkleri para etmeyen, kiraları toplanmamış, işgal altındaki bölgelerde kalmış mülklerinin başında akbabalar dolaşan bir insandır Kamil bey. Bir süre elindeki avucundakini satarak, ufacık eski bir evde kalarak, işsiz güçsüz yaşamaya çalışmış ve sonra yolu, Milli Mücadele’ye destek veren bir gazetede çalışan okul arkadaşları ile kesişmiştir. Bu sayede, ilgisiz olduğu, merak etmediği, uzaktan baktığı Milli Mücadele’ye olumlu bakış geliştirmiş ve içindeki bağımsızlık duygusunu ateşlemiştir. Bundan sonra başından geçenler, Milli Mücadele’ye Esir Şehir’den yapılan desteklerin ne kadar zor olduğunu ve o dik duruşun nelere mal olduğunu göstermiştir. Akrabalarının, ailesinin, çevresinin, insanların ve tüm şehrin nasıl aymazlık yaşadığını görüp içi içini yiyecek ve başından geçenlerle Milli Mücadele dönemine ışık tutacaktır.

Esir Şehrin İnsanları’da Kemal Tahir bu milleti çok iyi tahlil ederek harika tespitlerde bulunmuş. Karakterlerin diyaloglarında, alt metinlerde, bu tahlili çok iyi hissediyorsunuz. Roman okuduğunuz halde altını çizdiğiniz birçok cümle oluyor. Ve anlıyorsunuz ki, bu millet dün ne ise bugün de oymuş. Evet, bu millet esareti sevmiyor. Ama “okumuş” adamlarımız eziklik psikolojisi içinde yaşadıkları için ve karar alma mekanizması hep kendileri oldukları için belimiz yerden doğrulmuyor, başımızı kaşımaktan düşünmeye fırsat bulamıyoruz.

Kitapta, Esir İstanbul’un insanlarını ele alan Kemal Tahir, karakterleri üzerinden Milli Mücadele devrini ve Anadolu’daki şanlı direnişin ne ile karşı karşıya olduğunu işlemiş. Kemal Tahir, işgal dönemi insanlarının psikolojik tahlilini derinlemesine yapmış fakat Türk milletinin sosyolojik tahlilini eksik yapmış bana kalırsa. Çünkü kitabı okuduğunuzda siz de göreceksiniz ki, işgal döneminde İngiliz ve Amerikan sevdasını, padişahın ve dolayısıyla halifenin boyun eğişine, yani işin dini kısmına vurgu yaparak açıklamaya çalışmış. Bu tabii ki işin bir kısmını açıklamak için yeterli olur ama olayın tamamını açıklamak için birkaç şey daha eklemek gerekir. Bu toprakların insanları kendilerine bir tane lider seçerler ve başka hiçbir şeye karışmazlar. Lider ne derse odur, güç kimdeyse, yüzük kimdeyse Süleyman odur. İşte hem işgal dönemi, hem sonrası, hem geçmiş hem de gelecekte bu bizim için böyle olacaktır. Avrupa, bu hissiyattan oluk oluk kan dökerek kurtulmuştur. Biz bir türlü kurtulamıyoruz. O kadar fırsatımız olduğu halde.

Alıntılar

Kitaptan hoşuma giden cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum:

“Ölümden korkmadığımı gördünüz, komutanım; ben ölmemekten korkuyorum. Yani öldükten sonra da bu acılar sürerse diye ödüm kopuyor! Acı çeken gövde mi, ruh mu? Bunu kesinlikle bilmek ne büyük mutlulukmuş.”

“Ama rezilliğin de bir gizliliği olmalı değil mi? Bağışlanma suçumuzu sormuştum size geçenlerde. İşte suçumuz! Suçların en büyüğü, en bağışlanmazı: UTANMAZLIK!”

“Biz demek ki savaşa gitmedik, eski dünyamızdan çıkıp gittik. Sonra bir başka dünyaya, bize yabancı bir dünyaya savrulduk.”

“Bir insanı ötekilerden böyle kelepçeleyerek ayırmakta, onu böylece aşağılamakta ancak edepsizce bir öç alışın adiliği var olabilirdi”

“Vatan diyecektim ama bu kelimeyi öyle kepaze ettiler ki… Bazı sözleri gereksiz yerlerde kullanmayı yasak etmeli… Bunların başına da ‘vatan’ ve ‘millet’  kelimelerini yazmalı…”

“Oysa bir insan, dünyada dier insanların fedakarlığına nasıl muhtaçsa, öteki insanlara karşı fedakarlık etmek ihtiyacını da bazı aynı şiddetle duyar.”

“Doğuda aydınlar, davranı ihtiyaçlarını çoğu sözle doyururlar. Yeri gelince kendilerini astıracak kadar tehlikeli bir espriyi söylemekten çekinmezler de, ellerindeki bastonu birilerinin kafasına indirmek icap ederse korkudan, şaşkınlıktan donakalırlar. Oysa bu memleketin tarihinde laf her zaman atılımlardan çok daha tehlikeli olmuştur.”

Kitap Tecrübem

Esir Şehrin İnsanları’nı bir solukta, heyecan duyarak, merak ederek, kitaptaki hissi yaşayarak bitirdim. Karakterlere çok çabuk ısınıyor, kahramanlara sempati duyuyor, hainlere öfke besliyorsunuz. Bu, dilin ne kadar ustaca kullanıldığının bir kanıtı. Kemal Tahir, Türk romancılığında bir mihenk taşıdır. Bunu tek kitapla çok rahat anlayabiliyorsunuz.

Kemal Tahir eserlerinin yayınevi İthaki Yayınları. Kitabı baskı, kağıt kalitesi, kapak tasarımı olarak çok beğendim. Fakat kitabın sonlarına doğru bazı noktalama işareti hataları ve harf yanlışlarına denk geldim. Bunu da sonraki baskılarda düzelteceklerini umuyorum.

Kitabı İthaki Yayınlarının resmi sitesinden inceleyebilirsiniz. Kitap 437 sayfa olup 3 bölümden oluşmaktadır.

Keyifli okumalar dilerim.

YOUR COMMENT