Kahraman Olarak Ölmek

Acının insanı olgunlaştıran bir tarafı vardır. Toplum olarak acı çekmek ise toplumu olgunlaştırır. Olgunlaşan toplum, çağın getirdiği standart eğitimle desteklendiğinde, olgunluğunun meyvesini huzur olarak toplar. Çünkü, yıllar boyunca çektiği azap ve acı, onun empati duygularını güçlendirmiş ve diğergam olmayı öğretmiştir. Toplumsal acılar toplumu insan yapmaktadır bir nevi.

İnsan olan toplum sosyopatlıktan çıkar. Acıyla yoğrulmuş dinamikler toplumun karar mekanizmasını etkiler. Ve toplum, kararını huzurdan yana seçer. Acı, huzuru doğurur. Toplumsal buhranlar ardından gelen bu refah devreleri insanların en çok huzur bulduğu zaman dilimleridir.

Toplumun, acıyla yoğrulması, insanın birey olarak vicdan melekelerini güçlendirir. Sürekli olarak acıya maruz kalmak belki kişisel sosyopatlığa kapı aralayabilir fakat bu bir “yeter” halini doğuracaktır. Sabır, kişiyi kuvvetlendirir ve reaksiyon vermesi için potansiyel enerji depolamasını sağlar. Potansiyel enerji de önünde sonunda bir kinetik enerjiye dönüşür.

Toplumun kinetik enerjisi çeşitli şekillerde gerçek hayata yansır. Kimi zaman protesto gösterileri, kimi zaman ideoloji tercihleri, kimi zaman iktidar devirme, kimi zaman iktidara yeni birini getirme, kimi zaman da toplumsal ayaklanmalar olur. Otorite, bu “anarşik” kalkışmalara sürekli tepki gösterir. Bunun bir şekilde sonlanması için baskı yapar. Gücünü yetirebilen ayakta durur, gücü yetmeyen devrilir gider. İnsanlık tarihinde bu sürekli böyle gelişmiştir. Öldürmeyen şey güçlendirir ilkesince, güçlenen otorite eskisinden daha baskıcı olurken, ölmüş otorite yerini yenisine bırakır. Sonuçta dünya üzerinde hiçbir şey baki değildir.

Toplumsal değişmeler, içinden her zaman bir lider doğurur. Lider, karizması ile topluma önderlik eder. Hareketini topluma göre uyarlar ve toplumun ihtiyaçlarına göre yolunda yürür. Toplum, gücünü lider ile temsil ettirir. Bu, en monarşik sistemlerde bile böyle yürümüştür. Babadan oğula geçen sistemlerde bile liderler devrilmiş, toplumun ihtiyaçlarını yerine getiren liderler yerine gelmiştir. Demokrasilerde bu daha güçlü bir şekilde hissettirir kendisini. Lider, hem toplum gücünü arkasına alması ve onu hissetmesiyle güçlüdür, hem de bir sonraki seçimden galip çıkıp çıkamayacağını düşünerek güçsüzdür. Bu da lideri tek adamlığa gitmekten korur.

Toplumlar, acılarıyla olgunlaşır. Olgunlaşan toplum taleplerini gücü ile dile getirir. İçinden her zaman bir kahraman çıkartır. Kahraman, acıyla yoğrulmuş toplumun sözcüsüdür. Onu temsil eder. Onu söyler ve onun için reaksiyon gösterir. Toplum, acısının karşılığını güç ile almış olur. Fransız Devrimi’nde de bu böyle olmuştur, Patrona Halil isyanında da. Bir şekilde acı, sonucunda güce dönüşmüş ve toplum doğru ya da yanlış, gücünü kullandırmıştır. Bu dün de böyle olmuştur, bugün de böyle olacaktır, gelecekte de böyle gerçekleşecektir.

Her şey iyidir, toplumun tercihi her zaman galip gelir. Fakat, önemli olan bu tercihi doğru kanalize etmektir. Fransız Devrimi’nde, ezilen halk, devrimden sonra kendisini ezenleri kelle bıçaklarıyla kesmiş ve acıma duygusu bile sergilememiştir. Sosyopatlık olarak ortaya çıkan bu durum, bir dengeleyici ile dengelenmedikçe toplumun acısının dönüştüğü şey kahramanca bir hareketten bir kötülüğe dönüşüverir. Bunun sonunda da sadece aktörler değişmiş olur. Oyun yine aynı oyundur.

Harvey Dent’in de dediği gibi, ya kahraman olarak ölürsün ya da yeterince uzun yaşayıp bir haine dönüştüğünü görürsün.