Telifte Mülkiyetsizlik

Yıllarca komünizm öcüsüyle bizi korkuturlarken hep aynı argümanı kullandılar: Komünizmde şahsi mal yoktur. Her şey herkese aittir. Eşler, evler, araçlar vb. isteyen herkesin kullanımına açıktır. Biz bu öcüyle baş edemeyip, toptan hepsini “gominis”, “anarşik” kalıplarına sığdırıp önyargı bariyerlerinin arkasına atıverdik. Çünkü bize ait mal sadece bize aitti. Başkası bizimle çalışıp kazanmamıştı ki alıp kullanabilsinlerdi. Hem kimin haddineydi eşleri bile paylaşmak… Tövbe tövbe. “Gominis” öcüsünü tartışılması gereken şeyleriyle bir kenara atıp gerçek komünizmi, hayatımızın içindeki yaşayan komünizmi sizlere tanıtmak isterim: “İnternete para veriyorum, ulaştığım her dijital ürün benimdir.” Yani telifte mülkiyetsizlik! Yani telif hakkını hiçe sayma!

Yapısı itibariyle internet, dijital materyalin çok rahat bir şekilde “çalınabildiği” bir ortamdır. Film, müzik, fotoğraf, çizim… Aklınıza gelebilecek her şey bir sağ tıklama, bir internet sitesinden indirme vb. gibi eylemlerle rahatlıkla başkasının malı oluveriyor. Belki de biz interneti yanlış algıladık veya bize başkalarının mallarına dokunmamayı öğretirlerken eksik öğretim yaptılar. “İnternete para veriyorum” sözü bir vicdan rahatlatma ifadesi haline geldi ve internetteki her şeyi kendi malımız gibi görmemize olanak sağladı. Halbuki o dijital ürünlerin gerçek üreticileri internete ödenen paradan bir pay elde edemiyorlar. Neyse, eteğimdeki taşları döktüm, yazıyı derleyip toparlayıp meramımı anlatma vaktidir şimdi.

Telif Nedir?

Burada kitabi bir açıklama yapmayacağım. Telif, sadece dijital olarak tarif etmeyeceğim, bir insanın zihninden çıkmış ve kısmen somut olan tüm ürünlerin mülkiyetini anlatır. Yani, herkesin gördüğü bir görüntü ama çok az kişinin çektiği bir fotoğraf, bir dijital çizim, şiir, yazı, resim, video ve film gibi, üretilişi sırasında insanın zihni emeğinin geçtiği tüm ürünleri tanımlayabilir. Bu sebeple, en az fiziki emek gerektiren ürünler kadar değeri vardır bu ürünlerin. Hatta fiziki emekle üretilen ürünler nasıl korunuyorsa öyle korunmalıdır.

Telifte Mülkiyetsizlik

Telifli ürünlerin çalınması, kopyalanması bunu engelleyecek içsel ve dışsal bir gücün var olmaması sebebiyle çok kolaydır. Fiziksel emekle üretilmiş ürünleri çalmak çok kolay değildir. Kopyalamak ise ancak üzerindeki telifli içeriğin kopyalanmasıyla mümkün olabilir. Fakat internette bir sağ tık veya kaynağı görüntüleme ile elde edilen linkle telifli ürünler kolaylıkla kopyalanabilmektedir. Burada işte karşımıza şu gerçek çıkıyor: En çok da “gominis, anarşik” korkusuyla taraf tutmuş kitlelerin, konu telifli ürün olunca bir anda “gominis” ve “anarşik” hale gelmeleri. Ve neticesinde de telifli ürünün mülkiyetsizliği durumu.

Telifli ürünün mülkiyetsizliğini size şöyle anlatayım. Ben bir stok içerik üreticisiyim. En çok tercih edilen stok içerik ajanslarıyla çalışıyorum ve içeriklerimi buralara yüklüyorum. Getty Images, veya alt kolu iStockPhoto’da, Shutterstock’da, Adobe Stock’da üyeliklerim bulunuyor. Bu ajanslardaki içeriklerim birileri tarafından satın alınıyor ve kendi işlerinde kullanılıyor. Vereceğim örnekteki içeriğimi öncelikle sizlerle paylaşmak istiyorum:

Bu fotoğrafı iStock’a yüklediğim günden beri bu fotoğraf çok rağbet gördü ve birçok çalışmada kullanıldı. Bir süre sonra sattığımdan daha fazla kopyasını görmeye başladım. Çünkü aldığı gibi siteye koyan birileri bu fotoğrafa bir alt metin yerleştiriyor haliyle ve bu metindeki ifadeler SEO kuralları gereği arama motorlarına düşüyor. Arama motorlarında ilgili ifadeyi arayan kişiler bu fotoğrafa erişip, o siteden basit bir sağ tık hareketiyle fotoğrafı bilgisayarına veya cihazına indiriyor. Sonra da istediği gibi kullanıyor.

Normalde bir telifli eserin “kamu malı” yani İngilizce teknik ifadesiyle public domain olması için sahibinin ölmesi ve üzerinden belirli bir zaman geçmesi gerekir. Fakat ben daha ölmeden bu içeriğim public domain olmuş bile. Bu fotoğrafı, bir telif ücreti ödemeden kullanan kişiler şunun farkına varmıyorlar: Ben bu fotoğrafı çekmek için şehir değiştirdim. Orada, ciddi paralar verdiğim makinemin bir shutter’ını eskittim ve bu kareyi yakaladım. Sonra evime geldim ve bunu yine para ödeyerek kullandığım düzenleme programında düzenledim ve para vererek hizmet satın aldığım internet sağlayıcısı vasıtasıyla ilgili sitelere yükledim. Yani bu ürünün satışa konulması için ciddi bir harcama yaptım. Bunun karşılığını az veya çok ödeyenler bu fotoğrafı alıp kullandılar ama başkaları da bunu para ödemeden kopyalayıp kullandılar. Burada ilk başta benim, sonra da para ödeyip kullanan kişinin hakkını yediler.

İşte telifte mülkiyetsizlik budur. İnternette gördüğümüz her şeyin bize ait olduğunu düşünüyoruz. Bir başkasına ait içeriği “çalarken” veya o içeriği “çakarken” bizi vicdani olarak durduracak bir şey de olmadığından bu işlemi rahatlıkla gerçekleştiriyoruz. Üzerinde anahtarı bulunan bir arabayı çalmak gibi düşünelim. Sokakta gördüğümüz ve çalışır vaziyette olan veya üzerinde anahtarı bulunan bir aracı “aa, ben buldum artık benimdir” diyerek çalmıyoruz değil mi? Bunu yapan çok az kişi vardır ve bu kişiler de zaten bu yolun yolcusudur. Anahtarsız bir arabayı çalmak ise yolun yolcularının bile çok azının yaptığı bir şeydir. Peki bunu neden internette çok rahat bir şekilde gerçekleştiriyoruz? Demek ki internete bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Telifte mülkiyetsizlik çok ciddi bir sorun ve en az dikkat edilen meselelerden de birisi. Bu konuda ABD ve Avrupa’da ciddi yaptırımlar varken diğer ülkeler göstermelik yasalarla idare ediyor veya yasaları olsa bile bu konunun üzerine düşmüyor. Okullarda eğitim verilmiyor, yasalar uygulanmıyor.

Başıma gelmiş bir başka olayı yine sizinle paylaşmak istiyorum.

Kadıyı Kadıya Şikayet Etmek

Evet, yaşadığım tam olarak budur. Birgün Ayasofya’ya girmek üzereyken, tanıdık bir görsel gözüme ilişti. Daha önce Ayasofya’da çektiğim bir fotoğraf, hemen Ayasofya’nın girişinde, bu eserin tarihini anlatan panolara yerleştirilmişti. Önce “yok canım, benim fotoğrafım değildir” dedim ama içim içimi yedi. Çıkışta tekrar o panonun önünden geçerken daha dikkatli bakma imkanı buldum. Evet, bu benim fotoğrafımdı. Panolarda Fatih Belediyesi, Kültür Bakanlığı ve şimdi aklıma gelmeyen birkaç kurumun daha logosu yer alıyordu. Önce, fotoğrafımın böyle bir alanda kullanılması hoşuma gitti ve yanımdakilere durumu anlattım ve sevincimi onlarla paylaştım. Sonra, bir şeyin farkına vardım. Stok sitelerinin kuralları gereği, bir içeriği 500 binden fazla basım yapmak veya 500 binden daha fazla kişinin gördüğü bir ortamda kullanmak için o içeriğin genişletilmiş lisansı alınması gerekiyor. Benim bu fotoğrafım hiç genişletilmiş lisans ile satılmadı. Demek ki standart paketten indirip genişletilmiş lisans gerektiren bir alanda kullanmışlar.

Ben, vakit geçmeden durumu Kültür ve Turizm Bakanlığı iletişim hattına bildirdim. Hemen kayıt açtılar, 2-3 ay geçtikten sonra “bizim sorumluluğumuzda değil, restorasyon yapan firmanın sorumluluğunda. Durumu onlara bildirdik” diyerek dönüş yaptılar. Yaklaşık 1 ay geçti, hala dönüş bekliyorum.

Bu olaydan şunu çıkardım: Kişi ve kurumlar telif türlerinden haberdar değil. Ayrıca, hakkımızı koruması gereken kurum da bunun farkında değil. Hatta ve hatta hakkımız yendiğinde kimse yanımızda durmuyor, sorunlarımızı çözmüyor. Bunları bir araya getirdiğimde şu sonuca varıyorum: İlla ki telif davası açıp mahkemelerde mi sürünmeliyim?

Mevzubahis pano bu. Benim fotoğrafım sağ üstte yer alıyor.

Telifte Mülkiyetsizlikten Kurtulmak

Öncelikle şu zihniyetten kurtulmak gerekiyor: Ben internete para ödüyorum. Öde ama senin aldığın hizmet internet sahipliği değil. İnternete bağlanma hizmeti. İnternette eriştiğin her şeyin bir sahibi var. Bunu öncelikle algılamak gerekiyor. Bu zihniyet yıkılmadan telifte mülkiyetsizlik son bulmayacak. Sonra da telifli ürün kullanımı bilincinin verilmesi gerekiyor. İlkokul sıralarında başlayan bilişim derslerinin bir saati bu konuya ayrılmalı. Öğrenciler kaynak belirtmeyi, telifsiz eserlere ulaşabilmeyi öğrenmeli ve bunu içselleştirmeli. Bunlara ek olarak, telif ücreti ödenmiş eserlerin kullanımının da denetlenmesi veya kişilerin lisanslamaları doğru kategoride yapabilmeleri sağlanmalı. Yukarıda verdiğim örnekte bunu görebilirsiniz. Telif ücreti ödenmiş ama lisans yanlış kullanılmış ve neticesinde de mağduriyet doğmuştur.

İnsanların bilinçlenmesi tabii ki çocuk yaşlarda, doğru yöntemleri öğreterek başlar. Bahsettiğim gibi bilişim derslerinde çocuklar, ücretsiz görsel edinme, lisanslı eser kullanma gibi ödevlere tabi tutulmalı. Bu bilinç aşamasını diğer derslerin öğretmenleri de pekiştirmeli ve verdikleri ödevlerde, internetten elde edilen bilgilerin kaynakları istenmeli ve öğrencilerin telifsiz veya ücreti ödenmiş telifli eser kullanımı teşvik edilmeli.

İş hayatında insanların telif konusuna riayet etmesi de mühimdir. Özellikle dijital dünyada iş yapan firmalar buna çok dikkat etmelidir. Nasıl ki kendi ürünlerinin çalınması, kopyalanması büyük mağduriyet oluşturuyorsa, başkaları da benzer şeyleri yaşamasın diye dikkatli olmalı ve telif ücreti ödenmiş eser kullanmalılar. Bunlara ek olarak lisanslama aşamalarını bilmeleri ve gerektiğinde bir ürüne yüksek ücret ödemeyi kabul etmeleri gerekmektedir.

Bir de işin son kullanıcı boyutu var. Kişilerden, her paylaştıklarında kaynak belirtmelerini bekleyemeyiz tabii ki. Fakat beklediğimiz şeylerden birisi, başkalarının eserlerini paylaşırken bile izin istemektir. İzin istemeyi geçtim, kendisi o eserin sahibiymiş gibi davranan insanlar mevcut. Bu işin hırsızlık boyutundan gasp boyutuna geçtiğini gösteren acı bir detaydır.

Sonuç

Benim evim benim evimdir. Senin fotoğrafın ise benim de fotoğrafımdır. Bu iki cümlenin alt metni aslında bir tezatlığı değil, bir zihniyet bozukluğunu ifade eder. İnsanlar artık şunu bilmelidir. Fotoğraf, müzik, video, hatta yazının üretiminin bir araba, ev, telefon, süpürge, pijama vb. gibi ürünlerin üretiminden bir farkı yoktur. Uzun vadede hatta telifli eserler kamu malı olurken eşyalar olmamaktadır bile. Buna rağmen insanlar telifli eserleri babasının malı gibi kullanmaktan çekinmemektedir. Lütfen bu zihniyet artık yıkılsın. Kimse, kimsenin hakkına girmesin. Telifli eseri üretirken bir maddi ve manevi harcama yapıldığının, bu sebeple telif sahibinin bunun karşılığının beklemesinin normal olması kabul edilmelidir. Ha, devrim olur, rejim değişir, 1984 evreninde yaşarız vs. o zaman telifli eserleri istediğiniz gibi kullanın. Ama şu an böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Lütfen hak yemeyin!

COMMENTS

Just say Your opinion.

  • Hüseyin Hami Özsomar

    17 Şubat 2024

    Oldukça önemli bir konu ya parmak basmışsınız ve güzel anlatmışsınız umarım insanlar bunu anlar ve buna göre davranır..

    Reply
YOUR COMMENT