Bursa’da Zaman

Ahmet Hamdi Tanpınar, Bursa’yı öyle bir tarif etmiştir ki… O, Bursa’nın havasını, suyunu, bir boyuta indirgemiş ve kendisine “Bursa’da zaman” demiştir. Takvim yaprakları, ağaçlarda kopup giden ve ağacın yaşına yaş ekleyen yapraklar gibidir. Zaman, Bursa’nın aleyhine işlemiş, Bursa’da zaman, “hızlı yaşa genç öl” mertebesine indirgenmiş. Artık ne, Evliya Çelebi’nin “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” deyişindeki “su” kalmış, ne de Mimar Sinan’ın kıyamayıp eser bırakmadığı topraklar kalmış. Evet, Bursa, şehrin ortasındaki zevksizlik abidesi yapıları, tarihinde olmadığı halde, getirilip böğrüne yapıştırılmış “nostaljik tramvayı”, ovasına kurulan sanayi siteleri ve oradan buradan fışkıran tek başına gökdelenleriyle tüm “zamanını” kaybetmiş.

Ama, belli belirsiz, kafanıza göre dalıp gittiyseniz Tophane’de, ara sokaklara girdiyseniz, kaybolma korkusu olmadan, Bursa sizi çocukluğuna götürecektir. Elinizden şefkatle tutup tayy-i zaman etmişsiniz bile. Ara sokaklarda, iğrenç araba manzaralarını görmezden gelerek yürür, motor seslerini de bir hışırtı gibi duymaya başlarsanız, hoş geldiniz denir, Bursa’nın çocukluğuna ve gençliğine. Önce sizi iki-üç katlı ahşap evler karşılar. Osmanlı konut mimarisinin nadide olmasa da güzel örneklerini görürsünüz. Aradan size görünmek isteyen Uludağ’a bakarsınız. Bıraksanız, dağın tepesine kadar ev kuracak insanlar ama siz o çarpık evleri görmezsiniz. Baktığınız yemyeşil ağaçlarla kaplı koskoca bir dağdır.

Sonra tabelaları takip edersiniz. Bir bakmışsınız, Hüdayi hazretlerinin hocası, Üftade hazretlerinin kabrine ulaşmışsınız. Avlusunda oturmuş Ulucami’yi seyrediyorsunuz. Üftade hazretlerinin ruhuna bir fatiha göndermişsiniz ve camiye geçmişsinizdir iki rekat namaza. Sonra ayağınız sizi yavaşça Ulucami’ye götürür. Araba nehirlerini, derelerini sıkıla sıkıla geçip, Ulu Cami’ye gelirsiniz. Cami-i Kebir dermiş eskiler. “Büyük cami” yani. Bilemeyiz, kebir’dir o. Büyüktür. Hem maddi, hem manevi olarak. Ortasındaki şadırvanına geçip bir iki ayet okursunuz su sesleri eşliğinde. Sonra, “Hu” tablolarının birinin altına geçip bir namaz kılarsınız belki. Ya da nereden bakarsanız bakın sizin baktığınız yönde gözüken Kabe kapısı figürüne gözünüz takılır. Gidip gidip gelirsiniz önünden. Ahmet Vefik Paşa tarafından yaptırılan uyumsuz süsleri görürsünüz, üzülürsünüz ama kocaman “vav” hatları rahatlatır sizi.

Çıkarsınız Ulucami’den. Koza Han’a yürürsünüz. İpek tüccarlarının hanına. Mağazaları gezip, sevdiklerinize belki eşarp bakarsınız. Yetmezse, aşağı iner bir bardak çay içersiniz, dışarıda kıyamet kopsa da içeriye birazcık olsa dahi ses girmeyen avluda. Çok kalmazsınız orada, çünkü bir güne sığmayacak bir şehirdir Bursa. Çayınızı içip diğer hanlara uğrarsınız. İstanbul’un Kapalıçarşı’sı kadar olmasa da büyüktür hanlar bölgesi. Çeşit çeşit isimlerle anılan hanları gezer, alışveriş yaparsınız da ayağınız sizi dışarı atıverir aceleyle. Çünkü gidilecek yerler vardır.

Cumhuriyet caddesinde yürürsünüz etrafınıza bakarak. Eskiyle ne kadar uyumsuz şey varsa gözünüze çarpar. Ruh katılmamış soluk binalar karşılar sizi sağdan soldan. Siz, umrunuzda olmadan yürürsünüz. Geldiğiniz yer Heykel civarıdır. Eski valilik binası karşılar sizi biraz yukarıda. Arkanızda Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu vardır. Heykel semtinin neden Heykel olarak adlandırıldığını farkedersiniz. Koskocaman bir Atatürk heykelidir orada duran. Vaktiniz daralmaktadır ama. Alırsınız başınızı ve Setbaşı’ya doğru yürürsünüz. Köprüden geçerken gördüğünüz ve dünyada sadece bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda bulunan Çarşılı köprüye, Irgandı Köprüsü’ne bakarsınız hayranlıkla. Açıksa eğer, bir ziyaret edersiniz. Alışverişiniz hayrolur belki.

Oradan çıktığınızda yolunuz Yeşil’e gider. Yeşil de nedir dersiniz, çevresinden midir, yoksa türbesinden midir diye düşünürsünüz. Evet, Yeşil Türbe sizi tüm endamıyla karşılar. Paha biçilmez İznik Çinileri ve eşsiz yeşil rengi sizi büyüler. Yeşil Türbeyi ziyaret eder ve mermerin eşsiz şekliyle karşılaşmak için Yeşil Cami’ye gidersiniz. T şeklinde yapısı ile ilk dönem Osmanlı cami mimarisinin eşsiz örneklerinden birisi olan Yeşil Cami’yi hayranlıkla izlersiniz. Hem devlet işlerini gördükleri hem de ibadet ettikleri bu mekana hayranlıkla bakarsınız. Ortasındaki havuzun su sesiyle büyülenirsiniz.

Hayranlığınızı başka yerlere bırakmak için istemeden yola düşersiniz tekrar. Adımlarınız sizi karşı yakada selamlayan Emir Sultan’a götürür. Ufak ama huşu dolu Emir Sultan Camisi ve türbesinde tarihi soluklarsınız. Ardından belki yolunuz Teleferik semtine düşer. Vaktiniz varsa bir Uludağ seyahatine çıkarsınız. Şehrin suni dikey yükselişine nazire yaparcasına yükselir ve suniliği ayaklarınız altına alırsınız. Neden Uludağ olduğunu anlarsınız o dağın işte o zaman. Yükseldikçe bulutlara doğru, çam ağaçlarının keskin kokusunu alırsınız.

Yolculuğunuz sizi tarihten alıp yükseltmiştir. Siz, ne kadar iğrençlik ve çağın mide artıkları varsa geride bırakmışsınız ve bir zaman yolculuğuna çıkmışsınızdır. Zaman sizi almış, bugünden geçmişe götürmüştür. Bursa’da zaman, zamanın soluklarını durdurmuştur. Bursa ovasının verimli arazilerine konan mekanik sineklerden nefret de etseniz, sizi her şeyden uzaklaştıracaktır Bursa’da Zaman. Çok geçmeden gidip ellerinden tutabilirsiniz. Tükenen kum saati kumu gibi, Bursa’da Zaman da mekanik sineklerin iştahla dökülen salyalarına dayanamamaktadır zira.