Blog yazmanın son dönemlerde modası geçmeye başladı. İnsanların daha “kolay” içerikleri üretmeye başlamasının bunda bir etkisi vardır diye düşünüyorum. Fakat bilinmesi gereken çok önemli bir şey var ki günlük internet kullanımında arama motorları hala sosyal ağların önünde bulunuyor. Bu da şunu gösteriyor: Özellikle Google’dan ziyaretçi çekmek hala en önemli pazarlama aracı konumunda. Haliyle, blog yazmayı bırakmak veya blog içeriğini örneğin vlog’a çevirmek şu an için yanlış bir karar gibi durmaktadır. Tamam, buraya kadar bahsettiğim konu blog yazmanın önemiydi. Pekala, blog yazalım. Yazın. Ama bir blog yazısının nasıl olacağını bilenler bilirler. Bilmeyenler için bir şeyler anlatmak istedim. Bu yazıyı okuduktan sonra bir blog yazısını neye göre yazacağınızı az çok öğrenmiş olacaksınız. Bu yazıda, sıklıkla karşılaştığımız bazı blog yazısı türlerinden bahsedeceğim.
Blog Yazısı Nedir?
İnsanoğlu, yazıyı icat ettiği günden beri, hatta daha eskiye gidelim, kendisini ifade etmeye başladığı zamandan beri tecrübelerini sonraki nesillere aktarmaktadır. Hayvanların içgüdü ile aktardıkları ve çoğu zaman değişmeyen bilgilerine karşın insanoğlu bilgiyi sözel veya yazılı olarak iletir. Bunun neticesi olarak da kültürler gelişmiş, bilim ortaya çıkmıştır. İçgüdülerimiz ile yaşamaya devam edip bilgi aktarımı yapmamış olsaydık bunlar asla ortaya çıkmayacaktı. İşte blog yazısı da bir nevi tecrübe aktarım aracıdır. Kişinin, edindiği tecrübeleri ve bilgi birikimini başkaları ile paylaşmasıdır. Bir blog yazısının, yayınlandığı site açık kaldığı müddetçe insanlara bilgi vereceğini unutmamak gerekir. Buna dayanarak da iyi bir blog yazısının, lafı eğip bükmeden, başka amaçlar gütmeden, bilgi ve tecrübe aktarma aracı olmasını beklerim. Fakat günümüzde bu maalesef böyle olmuyor.
Kurumsal blogların bilgi kırıntısı içeren ve sadece ziyaretçi çekmek amaçlı içeriklerini fark ettiniz mi? Bu yazıları “bana ne katıyor” süzgecinden geçirdiğinizde elinizde pek bir şey kalmayacağını da görebilirsiniz. Peki bu, ziyaretçiyi ahmak yerine koyan bir davranış değil mi? Bu konuları tartışmayı başka yazılara bırakarak, günümüzde bir pazarlama aracı olarak kullanılan blog içeriklerinin ne amaçlarla yazıldığını ve neyi hedeflediğini dilim döndüğünce açıklamak istiyorum. Kendi sitemde uyguladığım blog içeriği stratejisini de bu değerlendirme kapsamında sizlerle paylaşacağım. Hatta uzun zamandır kurumsal bloglara da içerik üreten birisi olarak “rakip”lerimin davranışlarına da değineceğim.
Bu yazımın başlığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı bir kitaba göndermedir. Üç tarz-ı blog yazısı içeriğinde, blog yazılarının hangi amaçlarla yazıldıklarını üç başlık altında inceleyeceğim. Başlayalım o halde.
Blog Yazısı Türleri
SEO Yazısı
SEO yazısı nedir? Son zamanlarda internette SEO yazısı hakkında birçok kişi arama yapıyor. Peki gerçekten SEO yazısı ne? Neden SEO yazısı çok önemli? Günümüzde SEO yazısı yazdırmak isteyen o kadar çok kişi var ki. Bu da SEO yazısı konusunda araştırma yapmalarına sebep oluyor. SEO yazısı… SEO yazısı…
Ne kadar tanıdık geldi değil mi? Google’da yaptığınız aramalarda ilk sayfayı istila eden haber sitelerinin içerikleri hep bu şekilde. Çünkü amaçları bilgi vermek değil, tık kazanmak. Aradığınız şeyi de yazının sonlarına doğru koyuyorlar ki sitede kalma süresi artsın. Bu da siteleri üst sıralara taşımada faydalı oluyor. Bu tip yazılar fabrikasyon yazılardır. Genellikle 300 kelime civarında olurlar. Birkaç alt başlığı ve bolca anahtar kelimesi bulunur. Anahtar kelime varyantları da dahil edilir ki ana anahtar kelimeyle birlikte yan anahtar kelimelerden de ziyaretçi çekebilsinler. Girdiğinizde bir satırlık bir yazı ile elde edeceğiniz bilgi için 50 satır yazı okursunuz. Hatta bazen bilgi bile alamadan çıkıp gidersiniz. Bu tip yazıların hiçbir şekilde ziyaretçiye faydası bulunmuyor.
SEO yazısının, verdiği bilgi ve aldığı zaman oranını yaptığımızda çok küçük bir sayının ortaya çıktığını görebiliriz. Bu yazıların bilgi oranı oldukça seyrektir. Bulundukları sitelerin SEO çalışmalarının bir meyvesi olarak ilk sıralarda çıkmaktadırlar. Dolayısıyla bu yazıları yazmak, küçük web siteleri için bir anlam ifade etmeyeceklerdir. Zira bunlardan fayda elde eden siteler, SEO çalışmasına yüklü miktarda bütçe ayıran sitelerdir ve kendi yağında kavrulan sitelerin bunlardan fayda görmesi oldukça zordur.
Bilgi Yoğun Akademik Yazı
Bir diğer blog yazısı türü de bilgi yoğun akademik yazılardır. Bu yazılar, uzmanları tarafından hazırlanmış yazılardır. Bunları, büyük şirketlerin, çeşitli eğitim kurumlarının, kurumsal firmaların web sitelerinde görürsünüz. Bu yazılar, uzmanı olmayanlara fayda sağlamaz. Amaçları da bu değildir zaten. Google arama mantığını kavramış kurumsal firmaların, SEO odaklı içerikler oluştururken kullandıkları bu yazı türünün tek amacı anahtar kelimeden ziyaretçi yakalamak ve bunlara hiçbir fikir veya bilgi vermeden bu kişileri müşteri haline getirmektir. Örneğin Google Ads hakkında bir konuyla ilgili araştırma yaptığınızda, bu konunun uzmanı tarafından hazırlanmış bir içeriğe denk gelebilirsiniz. O kadar şey anlatmıştır ki, bilgi yoğunluğundan bunalırsınız. Fakat, o uzmanlık seviyesinde bulunmadığınızdan herhangi bir şey anlamaz konumda bulunursunuz. Anlamadığınız bu yazı için araştırma yapmak da sizi başka anlaşılmayan yazılara götürür. Sonunda pes edip başka sitelere bakar veya bilgi yoğun blog yazısının bulunduğu siteyle iletişime geçersiniz. Haliyle bir anda müşteriye dönüşmüş olursunuz.
Kurumsal bloglarda sıklıkla tercih edilen bu yöntemde, bilgi yoğunluğu o kadar yüksektir ki, bala düşen sinek gibi yoğunluktan ölürsünüz. Çünkü hiçbir şey anlamazsınız. Zaten amaç sizin anlamanız da değildir. Bu sebeple, eğer SEO amaçlı yazıları salt müşteri elde etme yöntemi olarak kullanmıyorsanız blog yazılarınızda bu yöntemi tercih etmemelisiniz.
İçerik Dili Basitleştirilmiş Yazı
Bilgi yoğunluğu olan yazıları akademik dille ifade etmek, muhatabın bu yazıdan bir fayda elde etmemesine sebep olur. Dolayısıyla, bilgi yoğunluğunu seyrelterek (içerikteki bilgiyi azaltmadan), yazı dilini olabildiğince basitleştirmek ve herkesin anlayabileceği hale getirmek gerekir. Blog yazısı yazarken bu yöntemi tercih etmek, karşıdaki kişi gibi düşünüp yazı yazmak ile mümkündür. Zira, bir konu hakkında yazı yazdığınızda buna ulaşacak kişiler her seviyeden insanlar olacaktır. Bu kişilerin vakitlerini harcayarak okudukları bu yazıdan fayda sağlamaları gerekir. Sonuçta o kişiler bir şekilde bu yazıya ulaşarak web site veya blog sahibine bir şey vermiştir. O yazının yazarı da karşılığında bir şey vermelidir. Bu sebeple içerik dili basitleştirilmiş yazıların iki taraf için de en doğru yazılar olduğunu düşünmekteyim.
Bu son blog yazısı türü benim sıklıkla tercih ettiğim türdür. Ben yazılarımı yazarken, bendeki bilgiyi, o konuyla ilgili hiçbir fikri olmayanların dahi anlayabileceği şekilde yazmaya çalışıyorum. Bu, vaktini benim yazdığım yazılarda değerlendirenler için bir armağan niteliğindedir. Bu yazı türünü tercih etmemin ilk sebebi buyken ikinci sebebi de, paylaşılabilir bir yazı olmasını amaçlamamdır. Paylaşılan yazılar dolaylı olarak diğer yazılardan daha fazla ziyaretçi alacaklardır. Ayrıca, bilgisi seyreltilmiş ve içerik dili basitleştirilmiş bu yazılar, yeterli uzunlukta olacakları için Google gibi arama motorları tarafından daha fazla sevilmektedirler. Çünkü, hem siteye girip yazıyı okuyan kişiler sitede daha uzun süre kalmaktadır hem de yazının uzunluğundan dolayı botlar bu yazıları daha fazla ön plana çıkarmaktadır.
Blog yazısı yazarken tercih ettiğim bu yöntemi kurumsal blog yazılarında da sıklıkla kullanıyorum. Uzun yazıların kıymeti henüz anlaşılamadığından, bu alanda ilklerden olmanın her zaman faydasını görmüşümdür.
Evet, bu üç blog yazısı türü internette sıklıkla karşınıza çıkar. En fazla da ilk yazı türü. Akademik dille yazılanlar ise ilkinden daha az bilgi vermektedirler, çok yoğun oldukları halde. Benim de tercih ettiğim son tür, iki tarafın da faydasına olmaktadır. Sizler de blog yazısı yazarken bu türü tercih edin. Bunu özellikle belirtmek isterim ki diğerlerine göre daha fazla fayda göreceksiniz.
Önerilen Yazı: Her Blogçuya Bir Yasa
YOUR COMMENT